13 Ocak 2015 Salı

GEMİÇ KÖYÜ İNSANLARI









GEMİÇ KÖYÜ BAŞARILI İNSANLARI

BU YAZININ ADI 

GEMİÇ KÖYÜ SAYFASI
OLSUN.


HAYAT HİKAYELERİNİZ
GEMİÇ KÖYÜNDEKİ SÜLALELER
GEMİÇ KÖYÜ BİLGİLERİ
GEMİÇ KÖYÜ HABERLERİ
Her konuda yazmak istediğiniz her bilgi ve dilek 
MESAJINIZI BURAYA YAZABİLİRSİNİZ. YAYINLANACAKTIR..
GEMİÇ KÖYÜ BAŞARILI İNSANLAR


Cevdet Özkardeş

Ahmet Çavuşlar sülalesinin Cellat oğulları adıyla anılan Özkardeşler sülalesinden
Yarbay Cevdet Özkardeş.
Kısa Özgeçmişi aşağıdadır.

01.01.1926 Gemiç köyünde doğdu
İlk okulu Gemiç Köyü ve Gemlik İlkokulunda okudu
Ortaokulu Gemlik Ortaokulunda okudu
1948 senesinde Kuleli Askeri Lisesini bitiridi
1950 senesinde Harpokulundan mezun oldu
1 sene daha Harpokulunda subay olarak okudu
1951 senesinde Çankırı Sınıf Okulunda ihtisas yapmaya başladı
1952 senesinde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına atandı
14 Eylül 1952de Şefika Parasayar ile evlendi
1956 senesinde Doğubayazıt Aşağı Sürbahana ilk şark görevine gitti
1958 senesinde İstanbul Ömerli 131. Piyade Alayı, Tanksavar mayın komutanlığına atandı
1959 senesinde alay Hayraboluya nakledildiği için göreve orada devam etti
1962 senesinde Ankaraya Kara Harpokuluna bölük komutanlığı görevine atandı
1968 senesinde Ağrı Patnos İlçesine 34. Piyade Alayı 2. Tabur Komutanlığına atandı
1971 senesinde Tuzla Piyade Okulu Öğrenci Alayı, Subay Tabur Komutanlığına atandı
Aynı sene Kendi isteği ile 4 kasım 1971 senesinde emekli oldu


Köyden okul arkadaşları:

Süreyya Bulca 
(Süreyya Bey 1927 Doğumludur. Yüksek tahsil yapmıştır.
Gemiç Köyünün Yüksek tahsil yapmış insanıdır.
İstanbullu bir hanımla evlendi.)
Halil Şafaklar
(1927 yılında Bursa ili Orhangazi İlçesi Gemiç Köyünde dünyaya gelir.
Kendisine Cumhuriyet çocuğu denmesini istiyor.
Abisi Hüseyin Şafaklar ise Padişah zamanında dünyaya gelmiş.
Köye yeni yaptırılan Okulda okuduğunu söylüyor.
Okulun yapılışı zamanında Köy Muhtarının da adaşı Hacı Halil olduğunu söylüyor.)
İsmail (Soyadını hatırlayamadım, yukarı mahallede Halil Efendinin evinin yan tarafında otururlardı. Babası testerecilik yapardı)

(İsmail İlhan.Hatırlayamadığı arkadaşının İsmi. Kendisine Demokrat İsmail derlerdi. Geçen sene vefat etti. Allahu Teala rahmet etsin.)



Halil Şafakların annesinin ismi Tenzile'dir. Köyde herkes kendisine seyyide hanım derdi. Babasının ismi ise Muharrem.
1927 yılında Bursa ili Orhangazi İlçesi Gemiç Köyünde dünyaya gelir.
Kendisine Cumhuriyet çocuğu denmesini istiyor.
Abisi Hüseyin Şafaklar ise Padişah zamanında dünyaya gelmiş.
Köye yeni yaptırılan Okulda okuduğunu söylüyor.
Okulun yapılışı zamanında Köy Muhtarının da adaşı Hacı Halil olduğunu söylüyor.
Şimdi tarihi harabe halindeki bu okuldan mezun oluyor.
Gemlik Orta okulunu da tıpkı köydeki okuldaki gibi iyi derece ile bitiriyor.
Orta okuldan sonra Bursa Ticaret lisesine yazılıyor.
Ticaret lisesini de pek iyi derece ile tamamlayıp diplomasını alıyor.
İstanbul'a geliyor. İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret okulunu bitiriyor.
Askerliğini Yedeksubay olarak tamamlıyor. İlk önce Polatlı yedeksubay topçu okuluna geliyor. Daha sonra ise. Erzurum Üçüncü Orduya bağlı Dokuzuncu Kolordu nun Topçu taburunda vatani hizmetini tamamlıyor.
Tabii İstanbul sevdası var.
Bu şehre gelen bir daha ayrılamaz. İş bulmak için Yüksek tahsil yaptığı ve çok sevdiği şehre geliyor.
Çalıştığı şirketin sahibinin kızı ile evleniyor.
İki kızı iki oğlu var.
Köy ilk okulundan arkadaşı Süreyya Bulca ile her zaman görüşüyor.
Bu iki insanın arkadaşlıkları anlatmaya değer.
Hatta iş hayatına başladığı 1950 senesinde bile Arkadaşı Süreyya Bulca'dan yardım ve destek alıyor. Onun bir vesile ile tanıdığı iş adamının şirketinde onun tavsiyesiyle çalışıyor.
Şimdi seksen sekiz yaşında..
Başarılı bir iş adamı..
Kendisinin bıraktığı yoldan oğulları gidiyorlar.
Beş vakit namazını özellikle camide cemaatle kılmak için büyük gayret gösteren bir müslümandır.
Hayran olduğum. Sevdiğim. Müstesna insanlardan biridir...


Babam Hacı Şerafettin Güler

Bundan 96 yıl öne 30 ağustos günü dünyaya gelen babam, herkes tarafından sevilen ve dört oğul sahibi müslüman bir insandı. hayatı boyunca, hiçbirzaman harama yeltenmemiş. Zararına da olsa hep doğru söylemiş. Namazını orucunu tutmuş. Zekatını vermiş. Hacca da gitmiş, İbadetlerini aksatmadan yapmış. Mümin bir kişiydi. Köyümüzün başarılı şahsiyetlerini yazmaya başladığımda, Kardeşim Orhan'ın oğlu Özer Güler: "-Hasan Amca niye Büyük Babam Hacı Şerafettin Güler'i de yazmıyorsun" diye bir hatırlatma yaptı. Çok isabetli bir söz olarak kabul ettim. Öyleyse yazayım. Babam kendisini çok anlatmazdı. Bu aşağıdaki bilgiler onu tanıyanlar tarafından aktarıldı. İçimde yer etti. Şimdi yazıyorum.
 2011 yılı nisan ayının yirmialtıncı gününde ahirete intikal eden babamın doğum yeri Karamürsel- Dereköy'dür. Baba tarfından dedesi Arnavut selim'dir. Anne Tarafından dedesi ise Yalova-Çukurköy'den Seyit Ahmet'tir. Seyit Ahmet'in babası Salim dede 93 harbinden sonra, Türkiye'ye hicret eden Bulgaristan Türklerindendir. Arnavut Selim ise adından da anlaşılacağı gibi, Arnavutluktan göç eden bir ailenin evladıdır. Yani Hem babaannemin sülalesi, hem de dedemin sülalesi o büyük harpten sonra yurdumuza sığınan Balkan Türklerindendirler. İleri ki sayfalarda annemin de sülalesini yazacağım. Babamın anne tarafından sülalesi, Yavuz Soy ismini almışlar. En çok yalova'da olmak üzere İstanbul'da da akrabalarımız vardır. Sözü dinlenir. Yalan bilmez. Namus ehli insanlardır. Babamın baba tarafından sülalesi ise Güler soy ismini almışlardır. En önemli şahsiyet, Selim Güler Amcamdır. Kendisi Karamürsel'de Hafız Selim diye tanınırdı. Yediden yetmişe herkesin sevdiği müstesna bir insandı. 53 Yaşında iken kalb krizi sonucu vefat etti. Büyük bir cemaat eşliğinde DEREKÖY mezarlığına götürüldü. Mezarlıkte evliya türbesinin hemen yanında kabri vardır. İki oğlu ve iki kızı vardır. Ayrıca Babamın iki halası vardır. Halalarının çocukları ve torunları vardır. Kendileri ile görüşüyoruz. Çok sevecen insanlardır. Karamürsel'in sevilen saygı duyulan kişileridirler..

Gelelim babama:

Babam Şerafettin Güler
Havası suyu tertemiz köyümüzün, temiz şahsiyetlerinden biridir.
Kendisi 1919 doğumludur..
Allahu Teala ondan ve onu sevenlerden razı olsun. Amiiin... 
Babam 1919 yılında Kocaeli 'nin Karamürsel ilçesi DERE Köyü'nde dünyaya gelmiş.O köyde babamın dedesine Arnavut Selim derlermiş. Dedem Hasan Tabiiki o yıllarda başlayan Kurtuluş Savaşı için askere alınmış. Çeşitli cephelerde savaştıktan sonra, köyüne dönmüş.
Fakat Dedemin baba evi yurdumuzu terkeden düşmanlar tarafından, diğer insanların evleri gibi yakılmış, yıkılmış harabeye dönmüş. O yıllarda henüz 17 yaşında olan babaannemi de kendi babası daha savaş zamanında iken yanına almış.Babam gözleri dolarak anlatır: Babaannemin kızkardeşi Hayriye Teyze devamlı surette sanki bir öz anne gibi yeğenini hep sırtında, kucağında taşımış. Babaannemin de o sırada etraftaki insanlar için kıt kanaat yiyecek maddeleriyle yemekler hazırladığını söylerlerdi. Babaannemin o günlerden kalan nefis yemek hazırlama ustalığına ben de yetiştim çok şükür. Hayriye Teyze ve Naciye Babaannem nur içinde olsunlar. Amiiiin..... 

Dedem Babamı ve Babaannemi almak için onların bulunduğu köye(Yalova-ÇUKURKÖY) GİTTİĞİNDE MASUM BİR TEPKİ GÖRMÜŞ. Babaannemin babası SeyitAhmed:
-Oğlum sizin eviniz yıkılmış. Senden başka kardeşlerin de var. Onlar evi yaparlar. Sen burada kal burada size ev var. Yok kalmam diyorsan, git evini yap, ondan sonra hanımını ve çocuğunu al git demiş.
Fakat dedem savaştan yeni döndüğünü, yanında hanımını ve çocuğunu istediğini, hemen şimdi istediğini. İnşaatdaki işçilere yemek yapacak bir insana da ihtiyaçları olduğunu söylemiş. Dinletememiş. O dağ gibi savaş geçirmiş, mağrur adam bu sefer babaannemi görmüş. ona:
-Naciye gel beni dinle, beraberce gidelim. Babam bizi bekliyor dediyse de babaannem:
-Ne var bunda ev yapımı en fazla 3 ay sürer senelerce bekledim. 3 ay daha bekleyelim. ben babamın sözünden çıkamam demiş.
Babamın anne tarafından dedesi SeyitAhmed 1877 savaşından sonra delikanlı bir çağında Balkanlardan göç eden bir Türk ailesinin ferdi.
Önce Ailesi ALTINOVA Beldesine yerleşmiş. Şimdi
İlçe..Oradan Çukurköy'e kendisi gelip yerleşmiş.O Köyün sevilen sayılan bir insanı olmuş. O da kendince çok iyi karar verdiğine inanmış. 

Dedem babasının yanına yalnız döndüğünde
derhal kendi köylerinden maviş gözlü Hafize Hanım'la evlendirilmiş. O yıllarda medeni kanun yok. Erkekler birden fazla resmi nikah kıyabiliyorlar. 
İşte babacım daha 3 yaşında hiçbirşeyden habersiz,fakat analı-babalı öksüz kalıvermiş.
Sene 1922... 
Babam o tarihte daha 3 yaşında bilse annesini veya babasını ikna eder."beni analı-babalı öksüz bırakmayın"diye onların ayrılmasını belki de önleyebilirdi. Kader işte. Olacaklar elbet olur.Dedemin ikinci hanımından babamdan 14 yaş küçük benden ise 14 yaş büyük olan SELİM Güler amcam olur. Rahmetli amcamı çok severdik. O da bizi çok severdi. Zaten kendisinin annemin kardeşiyle evlenmesine vesile olduk. Nur içinde yatsın. Allahü Teala rahmet eylesin. 
Annem ise Gemiç Köyünün sevilen ve bilgili kişisi Halid Efendinin kızıdır.Dedem yıllarca Köyümüzde muhtarlık yapmış. Ve köyümüzün seçkin bir ailesinin ferdiydi. 
Babamın annemle evlenmesinin hikayesi, babaannem dedemden ayrılınca, uzun seneler baba evinde kalmış. Daha sonra Gemiç Köyünde
Ahmet Çavuş ile evlenmiş.Naciye Babaannem köyde kendisini kabul ettirmiş, herzaman misafiri olan , saygı gören bir insandı. Babamın annesinden 6 kardeşi daha var.Hepsi de babamı çok sevip saygı gösterirler. Amcalarım ve amcalarımın çocukları kalabalık bir aileyiz. Amcalarımın babası Ahmet Çavuş dedem bizi çok severdi. Babaannemin vefatından sonra bile bizi hep öz evlat gibi sevmiş ve kollamıştır. İşte babam Şerafettin Güler, Annesi ile beraber, Gemiç Köyüne gelir.
Evlenme çağına geldiğinde ise, köyümüzün ileri gelenlerinden, Halit Efendinin kızı( Annem Halide Orhan) ile evlenir. 18 Mart 1946
TAM 65 YIL EVLİ KALDILAR..
 Dört Çocukları var.
Hasan Güler: 69 Yaşında
Orhan Güler: 66 Yaşında
Turhan Güler:58 Yaşında
Burhan Güler. 56 Yaşında.
Not: yukarıdaki bilgiler 2015 yılı 13 Ocak Tarihi itibariyle...yazılmıştır..

DEDEM HALİT ORHAN
MOLLA MEHMET'İN OĞLUDUR.
MOLLA MEHMET'İN BİR OĞLU DA
DEDEM HALİT ORHAN'IN KARDEŞİ
HAKKI MOLLA'DIR.
YANİ HAKKI HATİPOĞLU
HAKKI AMCA'NIN TORUNU MURAT HATİPOĞLU'DAN MEKTUP GELDİ.
AŞAĞIDA YAYINLAYACAĞIM.
SAYGILARIMLA:
Halit Orhan Kızı Halide Orhan Güler'in oğlu:
Hasan Güler

MOLLALAR SÜLALESİNDEN
HAKKI MOLLANIN(HAKKI HATİPOĞLU)
TORUNU MURAT HATİPOĞLU


GEMİÇ KÖYÜ 

4/25/2011 - Mollalar Sülalesinden Doç.Dr. Murat Hatipoğlu Yazdı.

Değerli Gemiçli hemşerilerim;
Murat HATİPOĞLU(Doç.Dr.) 

Mollalar Sülâlesinden Mehmet Molla'nın üçüncü oğlu olan Hakkı Mollanın oğlu, Saniye Hanım'dan olma Ömer Hatipoğlu benim babamdı. 2007'de Hakkın Rahmetine kavuştu. Dedem Hakkı Molla'yı ben çok küçükken tanımıştım, beni Ankara'ya geldiğinde 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerine götürmüştü. Askerleri görünce hep gözleri dolardı. Neyse, annemiz Rukiye Hanım da 2007'de vefat etti. Ben Murat Hatipoğlu, şimdi 60 yaşındayım. İzmir'de Üniversitede Doçentim. Bir de kardeşim Zeynep var, o benden 6 yaş küçüktür. Hayattayız Allah'a şükür. Zeynep Ankara'da ben Aydın'da oturuyorum, İzmir'e iş için gidip geliyorum. Benim 2 oğlum var .Adları YAĞMUR ve BUĞRA. Yağmur Gülcan Hanımla evli ve iki kızları var, adları Derin ve Cansu Hatipoğlu..Kardeşim Zeynep'in oğlu da Ceyhun Güneş. Rahmetli dedem Hakkı Molla'nın eşi yani babaannem Saniye Hanım'ın sülalesi hakkında bir bilgim yoktur. O da yıllar önce vefat etti tabii, Allah Rahmet eylesin. Gemlik'teki rahmetli Hamdüne halamızı da Halim dayıyı da, kızları Ayten ve Nurten'i de tanımışlığım var küçükken. Ayrıca, büyük halam(babamın ablası) rahmetli Emine Halam Sünnetçi Süleyman diye tanınan eniştemizle evliydi ve 2 erkek 5 kızı olmuştu. Oğulları Yahya şimdi Orhangazide Yahya SAFRAN. Diğeri de Durmuş Ali SAFRAN'dır.
Cenâbı Allah vefat edenlere gani gani rahmet eylesin, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler versin. Sizi de bu çalışmalarınızdan dolayı tebrik ediyorum.bütün Gemiç Köyüne selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


(Doç. Dr. M. Murat HATİPOĞLU )

M. Murat Hatipoğlu, 1951’de Ankara’da doğdu. 1975’de Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden “Linguistik”dalında hazırladığı tez ile Yüksek Lisans Derecesi alarak mezun oldu. 1975-76’da Berlin-Freie univesität’de “Semantik” çalışmalarında bulundu. 1933 yılından beri Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde görev yapan Hatipoğlu 1985’de Doç. Dr. Tuncer BAYKARA’nın yanında 1911922 Yılları arasında Yunanistan’daki Değişmeler ve Türk Milli Mücadelesi Üzerine Etkileri konulu tez’le İnkılap Tarihi Yüksek Lisans Derecesi aldı. 1986’da burslu olarak gittiği Yunanistan’da (Atina, Hanya-Girit) arşiv, kütüphane ve müzelerde araştırmalarını sürdürdü. 1988’de Yunanistan’daki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunan İlişkilerinin 101 Yılı (1821-1922) konulu kitabı yayınlandı. Doktora çalışmasını 1993’de Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’nın yanında tamamladı ve 1996’da Doçent oldu.




Gemiç Köyünden Başarılı İnsanlar.
Prof. Dr.Hüseyin Cahit ÖZEN
Adli Tıp Reisi
1914-2001 
Gemiç Köyünde Doğmuş Bir Şahsiyet: Pr. Dr. H. Cahit Özen

Kısa Biyografisi
Hüseyin Cahit Özen Bursa, Organgazi İlçesi Gemiç Köyünde doğmuştur. Babası Ahmet Özen reçber, annesi Emine Penbe ev hanımıdır.
1927 yılında Gemlik İlkokulundan,
1934 yılında Bursa Lisesinden,
1940 yılında Istanbul Tıp Fakültesinden mezun olmuştur. 
1940-1942 yılları arasında Çatalca'da tabip teğmen olarak askerlik görevini yapmıştır.
1942-1947 yılları arasında Ankara Numune Hastanesinde önce patolojik anatomi daha sonra da sinir ve akıl hastalıkları asistanlığı yapmış, her iki tıp dalında uzman olmuştur.
1945 yılında kısa bir süre için tekrar askere alınmış ve aynı yıl tabip üsteğmen olarak terhis edilmiştir. Ankara Numune Hastanesinde Patoloji anatomi labratuvarı mütehassıs yardımcısı ve ek görevle Ankara Belediye Hastanesi Şöför Sağlık Muayenesi Kurulunda sinir ve akıl hastalıkları uzman üyesi olarak çalışmıştır.

Bu Numune ve Cebeciye ilk geçiş döneminde 1946-1955 döneminde, Adli Tıp Enstitüsünde 1946 da Adli Tıp Doçenti olan Patolog ve Nörolog Cahit Özenin büyük katkıları olmuştur. 1947 de Dr. Cahit Özen doçent olmuştur.Patalog,Nörolog Doç.Dr. Hüseyin Cahit Özen’in,her iki uzmanlığı adli tıbba yakın dallar olarak kabul edilmiş ve Ankara'da açılan adli tıp doçentlik sınavına girmiştir. 1948 yılında Ankara Tıp Fakültesi Adli Tıp doçentliğine atanmıştır.
1950 yılında Ankara Tıp Fakültesi tarafından altı ay süre ile Londra Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsüne gönderilmiş, önce Londra Guy's Hospital'da daha sonra Edinburgh Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsünde çalışmıştır. Dönüşte iki ay süre ile Paris Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsüne devam etmiştir. Ankara Hukuk Fakültesinde Adli Tıp dersleri de vermiştir.

1952 de Adli Tıp Kitabının birinci baskısını yapan Prof. Dr. Cahit Özen Ankara Hukuk Fakultesinden ayrılarak İstanbul Tıp Fakültesine geçmiştir.

1953 yılının 10 Kasımında tarihi bir olaya tanıklık yapmış, Atatürk'ün naaşının Anıt Kabir'e taşınması için Etnografya müzesindeki tabutun açılmasında ve Anıt Kabir'e defnedilmesinde görevli olarak hazır bulunmuştur. Bu görevi sırasında bir hatırasını aşağıda yazıyorum.
Tabuta konulacak mektup
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser, orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi: "Bu kâğıdı, Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi. Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstüne konmasını istiyor."
Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı. "Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.
1954 yılında Adli Tıp Profesörlüğüne yükseltilmiştir.
1955 yılında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Müessesesi ve Meclis Başkanlığına tayin olunarak 1969 yılına kadar bu görevde kalmıştır.
1969 yılında Istanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsü Profesörlüğüne seçilmiştir.
1971 yılında itibaren ayrıca Istanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde de adli tıp dersleri vermeye başlamıştır.
1976-1978 yılları arasında haftada bir gün olmak üzere Bursa Tıp Fakültesinde Adli Tıp derseleri vermiştir.1977 yılında Istanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsü Başkanlığına vekaleten tayin olunmuş ve Adli Tıp Kürsüsü Başkanlığı ile birlikte iki yıl süre ile bu ek görevi de sürdürmüştür. 

Prof Dr. Hüseyin Cahit Özen emekli olduktan kısa bir süre sonra sözleşmeli personel statüsü ile yıllarca Cerrahpaşa'daki yeni binasına taşınan Adli Tıp Kurumunda 1. İhtisas Meclisi Başkanlığı yapmıştır.
Daha sonra yaş haddinden emekliye ayrılan Prof. Dr. Cahit Özen 03 Ocak 2001 tarihinde hayata gözlerini kapamıştır. 


Savaş Ay'ın 10 Kasım 2004 Tarihli Yazısı
Sabah 2004 

Atatürk'e saldıranlara tarih tokadı 

Dün bu köşeden Atatürk'ün ölüm saatiyle ilgili dedikoduları ve saçma sapık iddiaları sona erdirecek kanıtları sunmuştum. Bugün yine bir başka saçmalıktan söz edeceğim size. Neymiş öldükten sonra siyah takım elbiseler giydirilerek tabuta konmuşmuş(!)
Bakın tarihçiler ne diyor: "Bu zırvanın irdelemesine hiç girmeden doğrudan, öldükten sonra Atatürk'e neler yapıldığını verelim.
11 Kasım sabahı; gerekli devlet töreni nedeniyle, defin işleminin uzun zaman sonra olabileceği düşüncesiyle hekimler, Atatürk'e tahnit yapılması (vücudun bozulmasını önlemek için ilaçlanması) kararına varırlar. Çünkü cenaze töreni için yabancı konukların gelmesi, gömülecek yerin belirlenmesi ve mezarın hazırlanması zaman alacaktır. Tahnit kararı için yazdıkları 11 Kasım 1938 tarihli raporda:
'Aşağıda imzası bulunan tabipler, Atatürk'ün defin merasimi yapılıncaya kadar naaşın muhafazası için aşağıda yazılan mahlul ile usulü dairesinde Gülhane teşrihi marzi (patolojik anatomi) Profesörü Dr. M. Lütfü Aksu tarafından tahnit yapılmasına karar verilmiş ve bu tahnit derakep (hemen) yapılmıştır' denilir. Kullanılan sıvının birleşimi verilir ve 10 doktorun imzası yer alır. 

15 yıl sonra tabut açılınca!..

Tahnit işlemi 11 Kasım öğleden evvel yapılır. Tahnitten sonra yapılan diğer işlemlerin neler olduğunu, yani bu arada, Atatürk düşmanlarının dediği gibi, elbiseler giydirilerek tabuta konup konmadığını sonraya, tabutun açılmasına bırakalım.
Tahnitten sonra tabuta konan naaş, 16 Kasım'dan 18 Kasım gecesine kadar halkın ziyaretine açılır. 19 Kasım'da cenaze namazından sonra Ankara'ya yola çıkarılır. 20 Kasım'da Ankara'da törenle karşılanır ve TBMM önünde katafalka konur. 21 Kasım'da geçici kabir olarak belirlenen Etnoğrafya Müzesi'ne getirilir ve hazırlanan mermer lahdin üzerine konur. Anıtkabir'e defnine kadar 15 sene tabut içinde buradadır. 9 Ekim 1944'te Anıtkabir inşaatına başlanır ve 1953 Kasım ayı başında bitirilir. 10 Kasım 1953'te de Anıtkabir'de mozolenin altındaki özel yerde toprağa verilir. Toprağa verilmeden bir gün önce de İstanbul'da hazırlanan tabut, bir kurul huzurunda açılır.


Kurul Üyeleri: 
Adnan Menderes - Başbakan 
Refik Koraltan - Meclis Başkanı 
Kemal Zeytinoğlu - Bayındırlık Bakanı 
Kemal Aygün - Ankara Valisi 
Atıf Benderlioğlu - Ankara Belediye Başkanı 
Abdulhalik Renda - Meclis eski Başkanı

Naaşın muayenesi için görevliler: 
Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu 
Doç. Dr. Cahit Özen 
Dr. Şeref Yazgan 
Salih Kebapçı (Otopsi Teknisyeni)


Bu kurul tabutu, Prof. Dr. Mutlu'nun teknik nezaretinde, 15 yıl sonra açar. Tabutun açılma olayını, hem Mutlu, hem Özen ayrı ayrı yazarlar ve yayımlarlar. Ayrıca kurul tarafından açılma olayı bir raporla tespit edilir. İki tıp adamının yazdıkları, gözledikleri durum yönünden birbirinin aynıdır. Tabutun açılmasından sonra görülenleri anlatabilmek için bazı cümlelerini aktaralım. Aktaralım ki, tabuta elbise ile mi konmuş, yoksa başka şekilde mi konmuş görelim. Bu arada şunu anımsatalım. Atatürk'ün naaşı, ölümünden yaklaşık 24 saat sonra tahnit edilir, tahnit işleminden sonra, şimdi açılmasını anlatacağımız tabuta konur. Arada başka işlem yoktur. Yani elbise giydirildiyse, tabut açılınca bunun görülmesi gerekir."


Sözü, sonradan Adli Tıp Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Cahit Özen'e bırakalım:

Yüzü bütün hatlarıyla belliydi

"Etnoğrafya Müzesi holünde mermer bir set üzerine konulmuş bulunan ve gül ağacından yapılmış Atatürk'ün tabutu Prof. Dr. Kamile Mutlu'nun verdiği direktif üzerine vidaları sökülerek açıldı. Tahta tabut içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Sanduka, içinde gaz birikmiş olması olasılığı düşünülerek, önce bir burgu ile delindi. Gaz ve koku çıkmadığı anlaşılınca (madeni) sanduka kısmen açıldı. İçi muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı ile dolu idi. Tahta talaşı sandukanın alt kısmına (ayak kısmına) doğru toplan(dı)... Önce tahta talaş içinde cesedin sarılı bulunduğu muşamba ve sonra beyaz kefen içinde, parafinli sargılarla sarılmış bulunan, Atatürk'ün yüzü göğsüne kadar açıldı. Derisi hafif kahverengi bir hal almıştı.Fakat yüzü gayet iyi ve bütün hatları ile bozulmadan duruyordu.



HALİL İBRAHİM CANDEMİR

Bugün sizlere köyümüzden birini anlatmak istedim. Hani derler ya adam gibi adam o. Evet adam gibiadam çok dürüst bir delikenlıyı yazabildiğim kelimelerle, sizlere anlatmaya çalışacağım. Onun babası köyümüzün köklü sülalelerinden. Şu an ismini taşıdığı dedesi için, evliya diyebiliriz. Hiç kimseyle münakaşa etmemiş. İnsanları hep kendi gibi bilmiş. Müstesna bir insandı. Allahu Teala Rahmet eylesin. Babaannesi de öyle… Köyümüzün Güzin Ablasıydı. Herkes ona derdini söyler derman arardı. Evine gelmeyen köylümüz yoktu. Fakat konuşulanlar o evde kalırdı. Sadece gelenlerin sıkıntılı sözlerini dinler. Onları rahatlatır. Derdini söyleyenlere derman olurdu. Sır saklayan, eşi benzeri bulunmayan, maviş gözlü bir insandı. Burada şimdi kısa hayatını yazacağım delikanlının, anne tarafından ve baba tarafından soy ağacı, Hacı Mehmet’e kadar gitmektedir. Yani köyümüzde söz sahibi olmuş bir istisna insan Hacı Mehmet, Bu delikanlının akrabası olmaktadır. Öyleyse artık bu ismi vermenin zamanı geldi. Yukarıda anlatmak istediğimiz gencin ismi: HALİL İBRAHİM CANDEMİR dir.


Halil İbrahim Candemirin genlerinde var olan, HACI MEHMETten biraz bahsedeyim.Hacı Mehmeti görenler anlatır. Babam da anlatır hep.Babama"Adamım" dermiş. İri gövdeli, heybetli bir insanmış. Herkes ondan çekinirmiş.. Gıyabında tanıdım. Bir kere çok çok çalışkan bir kimseymiş. Çalışmayı teşvik edermiş. Çalışanları çok severmiş. Çalışmayanları ise azarladığı bile olurmuş. Sözünü dinleten bir kimseymiş.Şöyle bir hadise anlatırlar. Karlı bir kış günü, köy kahvesi tıklım tıklım dolu. Hacı Mehmet heybetli cüssesiyle kahve kapısında görülür. Kapıyı kapatmamıştır. Hava buz gibi. Hacı Mehmet'in bakışları da buz gibi. Kahvedekiler merakla ona bakmaktadırlar. Özetle şöyle der. Zeytin ağaçlardadır. Bu gece ne olacağı belli değil. Burada oturmaktan sa bahçelere gitmeli ve ellerimize alacağımız sağlam sırıklarla, ağaçlara vurmalıyız. Sarsılan gövdeler üzerlerindeki kar ağırlığını atmalıdır. Yoksa bu ağırlığa dallar dayanamayacak, bütün mahsül yerlerde harap olacaktır. Bu zararın bir dahaki senesi de var. Bir dahaki sene bu ağaçların dalları kırık olacağından üretim daha az olacaktır. Kahvede bir Allahın kulu kalmamaıştır. Şimdi bizim köyde birisi çıkıp bu ve benzeri bir konuşma yapacak olsa, kimsenin umurunda olmaz. Diyoruz ya, lider insanımız yok. Ya da söz dinleyenimiz yok. Fakirliğimizin yegane sebebi bu. Hacı Mehmet Amca, Kapılar gibiymiş. Heybetinden korkarlarmış. Babam diyorki”-Hacı Mehmet beni severdi. Bana gördüğü yerde ADAMIM NASILSIN derdi.” Hacı Mehmet'in babası Köyümüze Aydın'dan gelmiş. Aydın'a da Mardin'den geldiği ileri sürülüyor. Hacı Mehmet'in bir kız kardeşi Ayşe Mahmutlar sülalesinin atası Mahmut'a verilmiş. Bir diğer Kız kardeşi Hatice ise Profesör Cahit Özen'in Dedesine verilmiş. Hatice Hanımın Oğlu Ahmet Ağa ( Ahmet Özen) nın iki oğlu olmuş. Biri Mustafa Özen diğeri ise Profesör Doktor Cahit Özen. Hacı Mehmet'in bir diğer Kardeşi ise Hacı Hüseyin Anar'dır.Kurtuluş savaşı sırasında köyün muhtarıdır. Hacı Hüseyinler sülalesinin Atasıdır. Bir oğlu Mustafa bir Kızı Hidayet'tir, Kızını Avdancıklı Mehmet'e vermiş. Oğlu Mustafa'yı ise Umurbey'den Hatice Hanımla evlendirmiştir. Kızı Hidayet'in çocukları Halil İbrahim Candemir, Sami Candemir ve Sayıt Candemirdir. Oğlu Mustafanın çocukları ise Mehmet Anar ve Ali Anar'dır. Yine Hacı Mehmet'e gelelim. Hacı Mehmet güçlü kuvvetli bir delikanlıdır. O yıllarda şimdiki gibi teknoloji yok. Herşey bilek ve kol gücüyle yapılıyor. Köye yerleştiğinde hanımı varmıymış bilinmiyor. Fakat Hanımını adı Ayşe Hanım. Annemin anlattığına göre çok saygı duyulan tam bir Osmanlı anasıymış. Hacı Mehmet kendi liderliğinde bir çalışma ekibi kurmuş. Kendisi de bu takımın liderliğini üstlenmiş. Köyümüzün bahçe ve tarlalarında bitmek bilmeyen bir enerji ile çalışmışlar. Köyde yaşamış bilge bir insanın anlattığına göre: Hacı Mehmet zengin olmadan önce bol ganimet zeytin olan bir yılda ve zeytinin çok ucuz olduğu o sene, bütün birikimiyle taze zeytin almış. Evdeki büyük küçük her kabın içine zeytin tuzlamış. Bu zeytinler o sene çok çok para etmiş. İşte o sermaye ile köyde satılan tarla bahçe bağ ev ne varsa hep almış. Allah yürü kulum demiş. Çalışmakla zengin olunur mu. Olunur. Bu çalışmak aklı da çalıştırmakla olur. Yine bizim köyde bir Osman Amca vardı. Kalyon Osman derlerdi. "Eğer" derdi. "Bir yıl yaş zeytin satmayıp tuzlarsan, zengin oldun demektir."
Gerçekten her zaman ham madde daha ucuzdur. Ülkemiz sanayi alanında kalkınmadıkça yükselmez diyenlere bir örnekte bu olsun. Buğdayı ekmek olarak satarsak zenginiz. Sütü yoğurt, peynir ve tereyağ olarak satarsak zenginiz. Sadede geleyim. Zeytini tatlandırıp direkt tüketiciye satarsak zengin olduk demektir.
İşte Bu hacı Mehmet çok zengin olmadan önce, nasıl bir hayat yaşamışsa, zengin olunca da öyle yaşamıştır. Hiç kibirlilik yapmamış. Ne olduğunu hiç unutmamıştır. Böyle lider insanlara ülkemizin ihtiyacı çoktur.


Halil İbrahim Candemir'in babası İsmail Candemir'dir. Kendisini çok severim. Faal bir insandır. Köyümüzün arazisinde kurulu asil Çelik Fabrikasından emeklidir. Köyde kendisini sevmeyen yok gibidir. Esas İsmail'in Babası Halil İbrahim Amca( Allahu Teala Rahmet eylesin) her bakımdan dört dörtlük bir insandı. Ya Halil İbrahim Amcanın babası Mehmet Çavuş'a ne demeli? Onu methetmek için sözcüklerin en güzelini kullanmak istedim. Harika bir insandı. Mehmet Çavuş'un sülalesi Köy'ün köklü sülalesi Kara Alilerdir. Anneleri, Bursa'nın AVDANCIK Köyünden gelmişler. Bir kardeşi de Avdancıklı Ali ERTÜRK' tü.  Bu iki kardeşe ve çocuklarına AVDANCIK'lı gelin hanımın kendisini köyümüze adamasıyla o hanımefendi hürmetine AVDANCIKLILAR diye ayrı bir lakap verilmiştir. Bu iki kardeş beş vakit namazını hiç aksatmayan, mükemmel insanlardı. Kimsenin kalblerini kırmamışlardır. Gelelim Mehmet Çavuş'a: 
Mehmet Çavuş Hacı Mehmet'in Kardeşi Hacı Hüseyin Anar'ın kızı, Hidayet Hanımla evlenir.
Hacı Mehmet Hidayet Hanımın öz amcası olmaktadır. (Kardeşim Orhan bu sülaleden Mehmet Çavuş'un Torunu ile evlendi. Yeğenlerim de Hacı Mehmet sülalesine akraba oldular böylece....)
Sevgili Okuyucular benim ismimi tekrar yazmak zorundayım. Yazı uzun olduğu için karışıklık oluyor. 

İsmim Hasan Güler.. Paşapınar Köyünden evliyim. Yıllar önce Paşapınar Köyüne gittiğimde, bir kızın babannesi bana bir soru sordu.
"-Hasan sizin köyden bir delikanlıya torunumu istediler. İsmi Halil İbrahim Candemir.."
Bu ismi duyar duymaz. Sevinçle ellerimi şıkırdattım. Çok sevindiğimi belli ettim. Ve dedimki:
"-Bütün bu civar köylerde onun gibi bir genç bulamazsınız. Bu çocuk, tam bir beyefendi olarak yetişmiştir. Çünki onun genlerinde adamlık vardır. Halil İbrahim ADAM GİBİ ADAM dır.".


Halil'in aldığı kıza anne tarafından ben, baba tarafından ise Hanımım akraba oluyoruz. Zaten benim yeğenlerim de Halil'in Halasının çocukları oluyorlar. Halil'in hanımı aynı zamanda Köyümüz Muhtarı Dinçer Dimrit'in de akrabası olmaktadır. Hep yazıyorum. Köyümüzde akrabalık birbirini sarmaşık gibi sarmıştır. Türkiyede de böyledir. Tüm insanlar birbirlerine uzak yakın akrabadırlar. 


Halil İbrahim Candemir, Köyümüz arazisinde kurulu fabrikada çalışmaktadır. Arkadaş canlısıdır. Köyümüzün sevilen, başarılı insanıdır. Fabrikada grev karaı alındığında, o da nöbet sırası geldiğinde Grev Gözcüsü elbisesini giyerek, ön safta yerini almıştır.
Kendisine ancak şunu söyleyebilirim. Aynı şekilde yaşamasına devam etsin. Örnek insan olduğunu unutmasın. Tam bir müslüman gibi yaşasın. Kimseye yük olmasın. İnsanların yükünü çeksin. Zaten bütün bunları büyük bir sevecenlikle yapıyor.
Allahu Teala ondan, onu sevenlerden ve onun sevdiklerinden razı olsun.
Ben kendisine hayranım. Onu çok seviyorum. Onun gibi gençlere ülkemizin ihtiyacı vardır...

http://www.orhangazigemic.com/




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder